İmam Gazâlî’nin Tehâfüt el-Felâsife Adlı Eseri Ekseninde Âlemin Kadîmliği Meselesi Üzerine Bir Tahlil

                                                            Mehmet Hilmi ERBAŞLI
                                                                                  31.05.2025

İnsan, varlık sahnesine gözlerini açtığında iki uçurum arasında yürümeye mecbur kalır: biri bilinmezliğin sessizliği, diğeri ise bildiğini zannettiğiyle kendini kandırmanın hengâmıdır. Felsefe, bu iki uçurum arasında insanın aklını bir ip gibi germeye kalkışır. Ne var ki ip ne kadar sağlam olursa olsun, onun üstünde yürüyenin kalbi, yönünü bileceği bir yıldızdan mahrumsa düşüş mukadderdir. İmam Gazali hazretleri, bu düşüşe karşı kalemini çekmiş, bir mücahit gibi, feylesofilerin sarayında kurulu tahtı tenkid etmiştir. Tehâfüt el-Felâsife(Filozofların tutarsızlığı) isimli eseri, onun bu sorgusunun meydanıdır. Eserimiz, yalnızca filozoflara karşı değil; aynı zamanda felsefe ilminin kendi içindeki tutarsızlığına aklın kendi üzerine kapanarak Hazreti Allah’ı tasnif etmeye kalkışmasına karşı da bir ikaz manifestosudur.

Mobirise

Meselenin özü şu: Alem ezeli midir yoksa bir başlangıcı var mıdır? Daha açık söylemek gerekirse: Allah Teala, bu alemi yaratmış mıdır; yoksa bu alem O’nun zatından zaruri olarak mı taşmıştır? Birinci şık, Tevhid’dir. İkincisi ise şirke giden yolda açılmış akıl kapısıdır. Farabi ve İbn Sina gibi Meşşai filozoflar, Aristo’nun mantık ve metafizik sistemine yaslanarak alemin bir ilk anı olmadığını, onun Allah ile birlikte ezelden beri var olduğunu savunurlar. Bu iddia, sadece kelami bir münakaşa değil, inancın temel direklerinden biri olan Halik-Mahluk(Yaratıcı-Yaratılan) ayrımını yerinden oynatacak kadar ciddi bir sapmadır. Gazali hazretleri burada devreye giriyor. O, filozofların batıni ve görünüşte zarif olan fikirlerinin gerisindeki akilcilik putlarını kırıp; onların kelami bakımdan neden sapkın, mantıki bakımdan neden tutarsız, akl bakımdan neden yetersiz olduklarını da delil delil gösterir.


Bu çalışmamda, Tehâfüt el-Felâsife adlı eserdeki birinci mesele olan “Alemin Kadimliği” başlığı ele alınacaktır. Gayemiz, bu konuyu üç cephede incelemektir:

  1.  Teşhir: Filozofların bu meselede neyi savunduklarını ortaya koymak,
  2. Tevzih: Gazali’nin onlara ne cevap verdiğini açıklamak,
  3. Tahlil ve Tezyin: Bizatihi bu davanın günümüzde ne manaya geldiğini göstermek.

I. TEŞHİR

Meşşai gelenekten gelen İbn Sina ve Farabi gibi filozoflar, Aristoteles’in metafizik mirasını İslam coğrafyasına taşırken, aklı ve mantığı her türlü bilginin nihai mihengi kıldılar. Bu yaklaşım, din ile felsefenin telifi gibi görünse de aslında felsefi aklın vahiy karşısında hüküm koyucu bir mertebeye yükseltilmesi anlamına geliyordu. Bu sebeple İmam Gazali’nin tabiriyle onların görüşleri sadece batıl değil, aynı zamanda tehlikeliydi; zira kalemleriyle kurdukları bu “fikri sistem”, dinin özüne bir sızma, inancın temeline bir hendek kazma çabasıydı.

                                                                      Filozofların İddiası:

                                                        - “Alem, Allah ile Birlikte Ezelidir”

Farabi ve İbn Sna’ya göre Allah Teala “ilk illettir”. Ondan “feyz” yoluyla varlıklar doğmuştur. Bu doğuş, bir yaratma (ibda) değil, zorunlu bir taşma (zuhûr)dır. Nasıl ki Güneş ışık vermekten geri duramazsa, Tanrı da varlığı yaymaktan geri duramaz. Bu nedenle, alem, Onun iradesine değil; Onun zatına bağlı olarak, ezelden beri var olmuştur.

“Tanrı bilfiil faaldir. Fiili de zatı gibi ezelî olmak zorundadır. Çünkü ezeli bir varlığın fiili sonradan olmaz.”

Onlara göre, Allah’ın bir şey yaratmaya karar vermesi, bir irade değişimini gerekli kılar. Bu ise O’nun zatında bir değişme olmasını ima eder ki bu, mükemmel ve ezeli olan bir Tanrıya yakışmaz. Dolayısıyla Tanrı yaratmaz; O’nun zatı, zorunlu olarak alemi meydana getirmektedir.

                                                                       -“Zaman da Kadimdir”:

Bu iddiaya bağlı olarak, zamanın da yaratılmadığı ve başsız-sonsuz olduğu söylenir. Çünkü:

Zaman, hareketin ölçüsüdür,

Hareket ise göğün dönüşüyle mümkündür,

Gök cisimleri ise ezeli varlıklardır.

Hülasa:

“Alem zamanla yaratılmamıştır; çünkü zaman da zaten alemin içindedir. Varlıklar zamanla başlamış değildir; çünkü zaman, onlarla birlikte kadimdir. Ve muhakkaktır ki, zaman Cenab-ı Hakk’ın yarattığı bir mahluktur”

Bu iddianın derininde şu felsefi kabuller yatar:

Allah’ın fiili zatından ayrılmaz.

İrade ve tercih yoktur; Tanrı “fail-i muzdar(Yaptığını zorunlu olarak yapan)”dır.

Yaratma bir seçim değil, bir zorunluluk neticesidir.

Fiil de, illet gibi ezelidir. O halde yaratılmış bir şey yoktur; sadece varlık zinciri vardır.

 Gazali Neden Bu Görüşü Tehlikeli Buldu?

İmam Gazali bu görüşü sadece hatalı değil, tekfir edilecek kadar vahim görür. Çünkü:

• Bu düşünce Allah’ı yaratıcı değil, yalnızca ezeli bir zorunluluk haline getirir.

• Alemi mahluk değil, Tanrı’nın zorunlu uzantısı gibi algılar.

• Bu ise “yaratılış” fikrini ortadan kaldırır ve tevhidi çökertir.

II. TEVZİH

İmam Gazali’nin filozoflara yönelttiği en keskin eleştiri, onların “Allah’ı yaratıcı olmaktan çıkarıp, zorunlu bir sebebe indirgemeleri”dir. Gazali, felsefenin ilah tasavvurunu bir nevi tabii determinizm gibi değerlendirir: Tanrı yaratmaz, aksine varlık Tanrı’dan taşar. Bu ise Allah’ı “muktedir, irade sahibi bir Halik” değil, “mecburen fiilde bulunan bir ilk prensip” haline getirir. Gazali’nin ifadesiyle: “Filozofların Tanrısı, mecburen fiilde bulunan bir alettir; halbuki bizim Rabbimiz, dilediğini dileyen bir Malik’tir.”

                                                  1. İrade ile Mecburiyet Arasındaki Ayrım

Gazâlî’nin ilk müdahalesi, “Allah mecburen yaratır” fikrini reddetmek üzerinedir. Ona göre bu düşünce, Allah’ı iradesiz ve hakimiyetsiz kılar. Şöyle sorar:

Eğer fiil zorunluysa, niçin belirli bir zamanda vuku bulmuştur?

Niçin bu alem, bu şekilde yaratılmıştır da başka türlü değil?

Zorunlu olanın alternatifi olmaz; oysa mevcut alem, sonsuz alteernatif içinden seçilmiştir.

Dolayısıyla alemin yaratılması bir irade, bir tercih işidir. Bu da Allah’ın fiilinin zatından değil, muradından kaynaklandığını gösterir. Allah bir fiile zamanla karar vermiştir; bu, Onda bir değişiklik olduğu anlamına gelmez, zira Allah’ın ilmindeki taayyün değişmez.

“Zaman, mahluktur. Allah, zamanı da onun içindeki alemi de sonradan yaratmıştır. O, isterse yaratır, isterse yaratmaz. İradesi, zatının zorunlu neticesi değildir.”

                                                 2. Zamanın Yaratılmışlığı ve Harekete Bağlılığı

Filozoflar, zamanın da ezeli olduğunu iddia ediyorlardı. Gazali ise onlara şunu sorar:

Zaman nedir?

Cevap: Harekettir.

Hareket nedir?

Cevap: Cismin bir halden başka bir hale intikalidir.

Bu durumda zaman, hareketle birlikte vardır. Hareket ise ancak cisimle mümkündür. Cisim mahluktur. O halde zaman da mahluktur. Ve mahluk olan her şeyin bir başlangıcı vardır. Bu durumda:

“Zaman bile sonradan var olmuşken, onun içinde geçen alemin ezeli olması nasıl mümkün olabilir?”

Mobirise

                                                  3. Filozofların Delillerinin Mantıki Boşluğu

Filozoflar şöyle bir kıyas kurarlar:

Allah ezelidir.

Allah’ın fiili de ezelidir.

O halde fiil olan alem de ezelidir.

Gazali bu kıyasın en zayıf halkasına işaret eder: “Allah’ın fiili O’nun zatı gibi ezeli olmak zorunda değildir.” Çünkü fiil, irade ve kudret vasıtasıyla vuku bulur; bu vasıtalar yaratmayı geciktirebilir veya erkene alabilir. Allah dilerse fiilini geciktirir; bu O’nun zatında bir eksiklik değil, kamil manada bir hakimiyet işaretidir.

“Allah’ın fiili, zatı gibi zorunlu değildir. O isterse yaratır, isterse yaratmaz. İşte Halik budur.”

4. Felsefi Akılcılığa Kelami Bir Saldırı:

Gazali, filozofların “zorunlu fail” anlayışını yalnızca itikadi değil, akli olarak da çürütür. Çünkü zorunluluk mantığı, Allah’ın fiiline mecburiyet yükler ve bu da:

Hakk’a kulluğu iptal eder, zira böyle bir Tanrı’ya ibadet gerekmez, çünkü O yaratmaz, sadece varlık üretir.

Şer’i yükümlülüğü boşa çıkarır, zira böyle bir Tanrı’dan gelen bir “irade” tebliği söz konusu olamaz.

Duaların manasını yok eder, zira zaten ne olacaksa olmak zorundadır. Allah’a yönelmenin bir anlamı kalmaz.

III. TAHLİL ve TEZYİN

İmam Gazali’nin, filozofların "Alem kadimdir" iddiasına karşı inşa ettiği tenkit, yalnızca kendi devrinin felsefi bağlamında kalmış bir münakaşa değil, çağları aşan bir hakikat kavgasıdır. Zira mesele, yalnızca varlığın ne zaman başladığına dair değildir; aslında tartışma, varlığın niçin ve kiminle başladığı üzerinedir. Bugün, modern bilimin geldiği noktada bu tartışma yeniden zuhur etmiştir. Ve Gazali’nin sekiz yüz yıl evvel ortaya koyduğu ilkeler, şaşırtıcı bir biçimde çağdaş kozmolojide karşılık bulmaktadır. Evrenin başlangıcı, zamanın yaratılmışlığı ve iradi yaratılış gibi meseleler, bugün Big Bang teorisinin merkezinde yeniden ele alınmakta; ve filozofların kadim alem inşası bir kez daha sarsılmaktadır.

Mobirise

                                                                            Kozmik Bir "Kün!"

20. yüzyılın ortalarında geliştirilen Büyük Patlama (Big Bang) teorisine göre evren, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce, zamanın ve mekanın da birlikte başladığı bir “tekillik”ten doğmuştur. Yani evrenin maddesi, mekanı ve zamanı bir anda var olmuştur. Bu, filozofların iddia ettiği gibi sonsuz bir geçmişe sahip, ezeli ve başsız bir alem fikrini çökertmektedir. Bugünkü bilim, adeta şunu demektedir:

“Alem, kadim değildir. O, bir başlangıca sahiptir. Hem de zamanla birlikte.”

Bu ise doğrudan doğruya Gazali’nin tezidir.


                                                                         Gazali’nin Önermeleri

Gazali ne diyordu?

Zaman mahluktur.

Zaman, hareketin ölçüsüdür.

Hareket sonradan meydana gelir.

O halde zaman ve hareketin birlikte başlaması gerekir.

Başlangıcı olan her şey, hadistir (sonradan olandır).

Modern kozmoloji ise şunu söylüyor:

Zaman, uzayla birlikte başlar.

Hareket, genişleme ile başlar.

Evren bir tekillikten doğmuştur.

O tekillikten önce zaman yoktur.

Bunlar, Gazali’nin kelami aklının modern bilimle asırlar sonrasından kurduğu ittifaktır.

                                                                  Felsefenin İtibarsızlaştığı An

Bugün, hala evrenin başlangıcı olmadığını savunan bir felsefi grup varsa da, bunlar fiziksel delillere karşı spekülasyon üretmekten öteye geçememektedir. Evrensel genişlemenin gözlemlenmesi, arka plan ışımasının keşfi, elementlerin oranı gibi bulgular, evrenin mutlak bir başlangıç noktası olduğunu teyit etmektedir.

Bu durumda şu sorulmalıdır:

“Alem başsızsa, niçin şu anda tam da bu halde?”

“Eğer zaman sonsuzdan beri akıyorsa, neden daha önce değil de şimdi?”

“Zorunlu bir fiilin, zamana bağlı bir halde tezahür etmesi nasıl mümkün olabilir?”

Gazali işte bu soruları sormuş ve şöyle cevap vermiştir:

“Çünkü O diledi. Ve ne zaman dilediyse, o zaman oldu. Onun ‘kün’ (ol) demesi yeterdi.”

Mobirise

Burada Gazali'nin aklını felsefenin aklına tercih etmediğini, bilakis onu felsefenin aşırılıklarından arındırarak saf hale getirdiğini söylemek gerekir. Gazali akla düşman değildir; onun dostu olmakla birlikte, haddini bilir halde kalmasını ister. İşte bu sebeple onun aklı, fiziki evrende olduğu gibi metafizik alemde de yerli yerindedir. Bugün, bilim insanları evrenin başlangıcını ispat etmeye çalışırken, onu yaratanı sorgulamakta yetersiz kalıyorlarsa, bu aklın değil; aklın tek başına tanrılık taslamasının acziyetidir.

                                                                               Tahlilin Özü

Evrenin başlangıcı varsa, onu başlatan vardır. Bu başlangıç, zamanın dahi yaratıldığı bir andır. Ve bu ancak zamana tabi olmayan, yani ezeli ve ebedi olan bir irade sahibi tarafından mümkün kılınabilir. Filozofların Tanrısı, fizik yasalarının mahkümudur. Gazali’nin Rabbi ise, fizik ve metafiziği yaratan, dilediği an ve şekilde her şeyi var edendir.


                                                                           Netice:

                               Alemin Bidayeti Vardır; Ezeli ve Kadim Yalnız Cenab-ı Hak’tır

İmam Gazali’nin Tehâfüt'te en fazla yer verdiği bahislerden biri olarak, alemin kadimliği meselesi, onun bu mevzudaki ciddiyetini ve itikadi sahadaki rikkatini bihakkın ortaya koyar. Zira bu iddia, zahirde yalnızca kozmolojik bir mes’eleyi ilgilendiriyor görünse de, hakikatte rububiyetin mefhümunu altüst eden, tevhidin özüne kasteden batıl bir savdan ibarettir. Bu sebeple Gazali, bu iddiayı yalnız felsefi tenkid ile değil, aynı zamanda kelami ve imani bir gayretle reddetmiştir. Alemin kadim olduğunu söyleyenler, farkında olmaksızın ilahı mahluka benzetmekte; hatta mahluku ilahlaştırmaktadır. Zira ezeli olan, yaratılmamış ve başkasına muhtaç olmayan demektir. Eğer alem de Allah gibi ezeli ise, artık O’nun halık sıfatı anlamını kaybeder. Böyle bir anlayışta Allah, yaratıcı değil yalnızca zorunlu bir varlık hâline gelir ve tabiat, düzeniyle birlikte, bağımsız bir Tanrı gibi tahayyül edilir. Bu ise, İslami tevhid akidesiyle telif edilemez bir gaflettir.

Ve nihayet Gazali der ki:

“Alem mahluktur. Zira O’nun iradesi ve kudreti dışında hiçbir şey varlık bulamaz. Varlık, ancak murad ile başlar. Ve murad, ancak Mürid’in emrindedir.”

Binaenaleyh, ezeli olan yalnız Allah’tır. Ondan gayrısı, vakit ile kayıtlı, kudret ile mukayyed, irade ile var edilmiş birer mahluktur. Alemi kadim görmek, yalnız felsefi bir hata değil; aynı zamanda imani bir sapmadır. Gazali bu sapmayı ifşa etmiş ve İslam düşüncesini bu dalaletten muhafaza etmeye gayret etmiştir.


  Saygılarımla…

Offline Website Creator